Şan Öğretmenimiz Jennifer Tipton kariyeri ve şan eğitimi hakkındaki sorularımızı cevapladı
C: Müzik dolu bir evde büyüdüm. Annem, benim, kardeşim ve ablamın hep piyano dersleri almasını sağladı ve pratik yapma zamanlarımız konusunda çok katıydı. Büyürken korolarda ve müzikallerde şarkı söyledim ama kendimi hiçbir zaman “şarkıcı” olarak görmedim, sadece ağzı laf yapan bir piyanisttim. Yaşlandıkça piyanonun önünde olmayı, arkasında olmaktansa daha çok istedim. Lisans derecem müzik eğitiminde ve ikinci sınıftayken kendimi “bir şarkıcı” olarak düşünmeye başladım ve solo sesime gerçekten adadım. Sesimi seçme konusunda belirli bir nedenim yoktu, şarkı söyleme arzusu hep vardı ama ne istediğimi anlamam ve yeteneğime güven geliştirmem zaman aldı.
S: Vokal repertuarında icra etmeyi en sevdiğiniz parçalar nelerdir ve neden?
C: Favori bir parçam ya da belirli bir tarzım yok ama hikaye anlatmayı çok seviyorum. İnsan deneyimi hakkında karmaşık karakterlerle hikayeler anlatan müzikleri tercih ediyorum.
S: Hayal ettiğiniz ideal konser programını düzenleyebilseydiniz, bu programda neler yer alırdı?
C: Bu sorunun cevabı güne bağlı olarak değişebilir ama bugünün cevabı, şarkıların yeniden düzenlenmesi üzerine kurulu bir konser. Yani klasik ses ve enstrümantasyon kullanılarak popüler müziğin yeniden düzenlenmesi gibi, ve geleneksel vokal müziğin daha modern bir tarza dönüştürülmesi gibi düzenlemeler.
S: Şarkıcılık kariyerinizi sürdürmek için en büyük ilham kaynağınız nedir?
C: Beni ilhamlandıran belirli bir kişi ya da deneyim yok, daha çok sesle ilgili büyük bir merak ve hayranlık var.
S: Sizce şarkı söylemek, diğer müzik ifade biçimlerinden neyi ayırır?
C: En açık cevap metin kullanımıdır ve gerçekten bu büyük bir fark. Enstrümantalistler, müzik yaparken beynin dil kısmını, sayarak kullanabilir, şarkıcılar ise bunu yapamaz. Biz sıklıkla yabancı bir dilde şarkı söylerken aynı zamanda çevirisini, duygusal alt metnini düşünüyor ve bunları bedenimizle nasıl ifade edeceğimizi düşünüyoruz.
Ama benim için şarkı söylemek farklı çünkü biz enstrümanız, sesi kişiden ayıramazsınız ya da bir sesi değiştiremezsiniz. Seslerimiz bizimle birlikte hem fiziksel hem de duygusal olarak olgunlaşır ve değişir. Ayrıca, bizim ve dinleyici arasında bir aracı ya da engel yoktur, bu şarkıcının ve dinleyicinin arasındaki engelin olmaması şarkı söylemeyi son derece kişisel ama aynı zamanda çok ilginç kılar.
S: Şimdiye kadar gerçekleştirdiğiniz en unutulmaz konser veya performans hangisiydi ve neden?
C: Bu zor bir soru. Hayatımdaki en müziksel anlar neredeyse her zaman provalarda oluyor. Performanslarla ilgili en sevdiğim anlar her zaman arkadaşlarımla müzik yapabilmek.
Ancak Amerika’dayken, ilkokullara çocuk operaları götüren küçük bir opera turunun bir parçasıydım. Her performans bir maceraydı ama bir gün hepimiz sahnede kontrol edilemez şekilde gülmeye başladık. Kilise kahkahaları dediğim şey bu, yani uygunsuz zamanlarda gülmek zorunda kalma hissi. Ne olduğunu hatırlamıyorum ama gösteri boyunca sürdü. Profesyonel kalmaya ve karakteri bozmamaya çalıştık ama ne kadar çok durdurmaya çalışsak o kadar komik oldu, hatta piyanist bile çalmakta zorlandı. Gösterinin sonunda başım ağrıyordu ve göz makyajım yüzüme dağılmıştı. Saatler sonra bile kontrol edilemez kahkahalar devam etti. En iyi şarkı söylemem miydi? Kesinlikle hayır, ama yine de seviyorum. Çocuklar fark etti mi, muhtemelen hayır çünkü bazen gösteriden sonra bizi görüp “Hey! Sizi televizyonda gördüm.” diyorlardı.
S: Öğretmenlik yaparken karşılaştığınız en yaygın zorluklar ve sorunlar nelerdir ve bunların üstesinden nasıl geliyorsunuz? Bu bağlamda, öğrencilerinizin müziksel gelişimine nasıl yardımcı oluyorsunuz?
C: Genel olarak şarkıcılar için birçok zorluk var. Birçok şarkıcı şarkı söylemeyi sever ama müzik teorisi, müzik tarihi ve dil çalışmaları gibi şarkıcılığın akademik tarafına hazır değildir.
Sesin laneti ve nimeti, sesi kişiden ayıramamanızdır. Sesin mekanikleri o kadar karmaşık değildir ama sesimize kimliğimiz ve duygularımız o kadar bağlıdır ki, işimin büyük bir kısmı öğrencilere bu ikisini anlamalarına ve ayırmalarına yardımcı olmaktır. Sesi öğretebilmek için her şarkıcıyı kendi yolculuklarında buluşmak zorundayım. Açık bir stüdyom var, yani vokal bölümü öğrencileri diğer şarkıcıların derslerini izleyebilir. Bu, çoğu şarkıcının aynı şeylerle mücadele ettiğini ve yapılan düzeltmelerin, enstrümanın ortak işlevsel unsurlarına yönelik olduğunu ve kişisel olarak kim olduklarına değil, öğrencilere anlamalarına yardımcı olur. Ayrıca, mutlu ve sağlıklı bir sanatçının gelişimi için önemli olduğuna inandığım, sıkı çalışmayı teşvik eden ama aynı zamanda yaratıcı, kabul edici ve oyunbaz bir ortam yaratmaya çalışıyorum.
S: Bilkent’i diğer müzik okullarından ayıran farklılıklar nelerdir?
C: Sadece Bilkent’in Amerikan okullarından nasıl farklı olduğunu söyleyebilirim. Bilkent, birçok açıdan benzersizdir, bu da onu Türk kurumlarından farklı kılar diye düşünüyorum. Buradaki vokal programı, öğrencilere güçlü klasik teknikle geleneksel bir müzik eğitimi sunmakla kalmıyor, aynı zamanda müzik tiyatrosu, ticari müzik, caz ve çağdaş müzik gibi diğer türlerde uzmanlaşma ve keşfetme imkanı da sağlıyor. Çok yönlü şarkıcılar yetiştirerek, güncel müzik dünyasında başarılı sanatçılar olabilmeleri için donatıyoruz. Öğrenciler haftada iki kez özel ders alıyor, tiyatro bölümünde dersler görüyor ve yıllık resitaller yapıyorlar.
S: Boş zamanlarınızda hangi tür müzikleri dinlemeyi tercih ediyorsunuz?
C: 1996’dan beri Blink-182 en sevdiğim grup. Son Spotify Wrapped listeme göre en çok dinlediğim sanatçılar (Klasik veya Müzik Tiyatrosu dışında): Taylor Swift, Blink-182, Tom Petty, The 1975, Eminem, The Cranberries ve Noah Kahan.
S: Müzik dışında başka hangi hobileriniz var?
C: Egzersiz yapıyor ve koşuyorum (bazen maratonlar), ayrıca fantastik kitaplar okuyorum. Seyahat etmeyi, yemek yemeyi ve kedileri seviyorum.